top of page

Yara'dan Yaradan'a Yolculuk

Güncelleme tarihi: 27 Haz

Her dar boğaz kaderde bir ring hat oluşturur. Medcezir gibi... Kendini belli zamanlarda benzer durumlarda acısıyla sızısıyla tekrar tekrar hatırlatan geçmemiş iyileşmemiş derin bir yara gibi gecenin en koyu karanlığında sızlar... Zaman zaman unutsak da yaranın varlığını o mutlaka kendini vakti gelince hatırlatır.



ree

Evet hayatta kazandığımız her şey, kaybettiklerimizle oluşuyor. Ömrümüzden kaybediyoruz mesela yaşadıkça ama tecrübe kazanıyoruz, öğreniyoruz. Korktuklarımız başımıza geldikçe korkularımızı yitiriyoruz yüzleşmiş olarak cesaret kazanıyoruz.


Nasıl ki kainatta zıtlıklar birbirini ayakta tutan, varlığını sürdüren bir denge halindeler işte öyle biz de öğrenmelerimizi, hayat derslerimizi çoğunlukla bu birbirini var eden zıtlıklar üzerinden alırız. Korkularımızla yüzleşince cesaret kazanırız, haksızlığa uğrayınca hak nedir, nasıl sahip çıkılıp korunması gerekir, hakkın değer ve kıymetini anlarız iliklerimize kadar.


Adalet diye titizlenen insanlara bakalım, mutlaka geçmişlerinde bizzat yaşadıkları bir adaletsizliğin acısını görürüz çünkü bu onlara adil olmayı öğretmiştir. Adil olunmamasının doğuracağı sonuçları, sebep olacağı acıları, açacağı yaraları bizzat kendi kalbinde, aklında, yaşamında hissederek görmüş ve yaşamıştır. Adaletsizliğin canlı şahididir. Bu yüzden adaletsizliğin acısını çekmiş olan bile isteye adaletsiz davranmaya cüret etmez, haksızlığa uğramanın ateşiyle yanmış olan da bile isteye kimseyi bu ateşle yakmak istemez. Bunların acısıyla pişip ateşiyle yanmamış olanlar, dersini almamış olanlar pervasızca işine geldiği gibi yaşar ve belki zulmetmekten zevk bile alabilir.


Babamın yeri geldikçe söylediği bir ibare vardır: çok iyi olan bir adama sormuşlar "Bu kadar iyi olmayı kimden öğrendin?" diye. "Kötülerden!" demiş. İşte böyle, en iyi dersi bize öğrenmemiz gereken şeyin zıttı öğretir. Yani zıtlar, birbirinin en iyi öğreticisidir. Böylece hem aklen hem kalben nedenlerini, gerekçelerini, hislerini bizzat deneyimleyerek öğrenmiş oluruz. Ama acısı kalır, yarası kanar içimizde her andığımızda.


Yaralanarak yol alıyoruz, yara alarak öncesinde anlayamadıklarımızı anlıyoruz, olgunlaşıyoruz. Görüşümüz, algımız, bilgimiz, hissimiz gelişiyor ama yaralarımızı hiç sarmıyoruz. Halbuki her yara hikmet sargısını bekliyor iyileşmek için. Yaşadıklarımızın bize kattıklarını fark edip bu bilinçle her andığımızda, kalbimizde şifalandırmalıyız geçmişimizi. Hep "biri gelsin, sarsın, merhem sürsün, derman olsun yaralarıma" diye bekliyoruz. Kim o biri..? kim o, hep beklenen ama hiç gelmeyen biri..?


Bizim görmezden geldiğimiz yaralarımızı kim görsün? Önem vermeden yaşamaya devam ettiğimiz akan kanlarımızı kim önemsesin? Kendi inlemediğimiz sızılarımıza kim inlesin? Ağlamadığımız ağrılarımıza kim ağlasın? Sarmadığımız yaralarımızı kim sarsın? Biz kendimizin ihtiyacını kendimize vermedikçe kimse olmayacak, kimse yapamayacak,


Bizim bilmediğimiz kendi kıymetimizi başkası bilecek değil biz bilmedikçe! Öyle ya, kıymet bilmemekten kopacak kıyamet... Ve hepimizin kendi içsel kıyameti yaklaşıyor kendi asıl kıymet ve değerimizi bilmedikçe.


Diyor ki Şeyh Gâlip:


"Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen

Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen"


Yani; sen kâinatta yaratılmış olan her şeyin özü/gözbebeği olan insan olduğun için kendine saygıyla/hürmetle/güzellikle bak.


Şimdi söyle kimsin sen?

Hobiler, fobiler gibi ezberlerin dışında kendi kimliğini ifade edebilecek kaç cümlen var kalemlik heybende?

Bilmiyorsun gerçekte... Bilmiyoruz. Çünkü insan görmedikçe, şahit olmadıkça bilemeyen bir varlık. Bu aleme bile şahit olup bilmek, öğrenmek için geldi.

O halde çık kendini bulma yolculuğuna! (hoş zaten yoldasın ya! Ama bu kez bu bilinçle, bu niyetle yaşa.)


Alem ne, varlık ne, kainat ne, tüm bunlar niye var, sen niye varsın, ben niye varım? Biliyor musun? İsteklerin, emellerin geleceğe dair hedeflerin, planların niye var ve tüm yaşamında bunların her olmayışı neden seni derince yaralar? Neden üzer beklemediğin zamanlarda beklemediğin olumsuzlukları görmek, duymak, maruz kalmak, muhatap olmak? Koca kainatın özü olmak, insan olmak ne demek?


Ye, iç, yat, uyu, kalk, gez, paylaş, çalış, kazan, öde, çoğal, yıka, pakla, temizle, düzenle sonra? Hadi eğlen, iki üç heyecan yaşa sonra? Hep ayı şeylerin rutininde kapana kısılmış fareyi oynamak mıdır insan olmak, insanca yaşamak? Sonraların sonrasında ölüm! Kainat bu rutin zindanı için mi var edildi, yıldızlar, gezegenler, samanyolları, güneşler, gök yüzü ne diyor her baktığımızda bize? Öteleri, bambaşka alemleri, sınırsızlığı, hürriyeti, sonsuz bir kudreti...


Bir hayvaniyet rutininde ölümün eşiğine gelmek insanca yaşamak mıdır, insan olmak mıdır? İnsan nedir?


Senden başkası anne, baba, arkadaş, eş, terapist, rehber vesaire sana en fazla bir kapı açacak, bir yol gösterecek daha fazlası değil. Açılan kapıdan girmek, gösterilen yoldan gitmek sadece senin yapabileceğin bir şey. Adım atmak senin ayaklarına kalmış... Bu satırlar bile zihnine birer basamak, idrak edip çıkmak yine sana kalmış...


Çünkü akıl hocalığı, taşıma sudur! Sen/ben nehir olup akmadıkça kader değirmeni yaşanılan anları dönüp de öğütemeyecek. Akıl ve kalp, bu anı buğdayının unundan yapılan hikmet ekmeğine muhtaç iken atadan dededen miras öğütülememiş anlardan türemiş ağaç kabuğunu mecburen yiyecek. Onca yaraya ağaç kabuklarıyla beslenmiş akıl ve kalp ne etsin, nasıl şifa olsun?

Hadi artık kendi yolunda yürüme, Rabbinin öğreticiliğinde kendini bilme vakti. Yaraları hikmetle sarma vakti. Başkasını bekleme! Senin hayatının baş rol oyuncusu, kahramanı sensin! Başka kahraman bekleme!


Kış olmazsa bahar da olmayacak, sonlar olmazsa başlangıçlar da olmayacak. Gece olmazsa gündüz de olmayacak, acı olmadan hayatta tatlı da olmayacak. Şimdi dönüp arkamıza, yaşanılan anlardan yaşamayı reddettiklerimize bakma vakti! Hastalığımıza şifa olan ilacın acılığındaki hikmeti bilip bedenimize kabul ettiğimiz gibi yaşamlarımızdaki acı anların da, açılan yaraların da hikmetini bilmeli ve kalbimize kabul edip yaralarımızı sarmalıyız artık. Çünkü o acı anlar da cehaletimize, toyluğumuza, yolsuzluğumuza şifa!


Hikmet, acının gölgesinde saklanan şifadır!

Hikmet, yaşamı var eden ama cehalet körlüğünde görülemeyen güneştir!

Hikmet, bir sırdır her gözün önünde ayan beyan duran...



Şuurda Yükseliş

Dr. Nurcem Hanzadebek Çep Yeşiloğlu

Yorumlar


Nun Külliyesi

  • alt.text.label.Instagram
  • alt.text.label.Instagram

©2022, Nun Külliyesi. Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page