top of page

Gri-Beyaz ve Soğuk

Güncelleme tarihi: 27 Haz



ree

Emekler saçar insan beklentileri uğruna. Ömründen verir, vaktinden hasreder, hayatının başka yerlerinden alıp istediği şey uğruna döküp saçar sahip olduklarını. Bazen sevinçlerini, bazen umutlarını, bazen gülüşlerini, tüm iyi niyetlerle hislerini saçar.


Akıbet bu ya, uğruna her şeyi kendinden verdiği o şey, olmaz! Sevilmek isterdi belki sevilmez, onaylanmak isterdi, onaylanmaz, değerli olmak isterdi hiç değer verilmez, görülmek isterdi, yaptıkları bilinsin isterdi kimse onu ve emeklerini görmez. Ulaşmak istediği emeli, sahip olduğu tüm sermayesini uğruna tüketmesine rağmen asla ona gelmez ve daha da imkansızlaşır. Böylece yaprak yaprak döker insan içindeki tüm güzellikleri; samimiyetini, sevgisini, ilgisini, emeğini... Yaşadığı olaylarla emeline ulaşamayacağı, kendisine her gösterildiğinde bahar olup çiçek çiçek açtığı her ne varsa tek tek kuruyup dökülür, . Kışa döner bahar.


Kalbinin manzarası; kuru dallar, dikenli teller arasında terkedilmiş bir yuvadır artık. Issız, yalnız, kimsesiz, gri-beyaz ve soğuk...


Neden yaşanır bunlar? Hem herkes aynı şeyden şikayetçi olurken hem de herkes birbirinin hayatında diğerini kışa döndüren o fail nasıl olur? Nasıl bir kısır döngüye hapsolmuş insan kalbi?


Hayat niye var? Gölge niye var, güneş niye var, bu koca kainat sistemi ince fizik hesaplarla düzenlenerek niye yaratılmış? İnsanlar bu kısır döngüde dönüp dursunlar diye mi bunca mucizevî düzen? Kırılıp incinip küsmek için mi var edildi?


Hayır, olamaz! Bunca harikalık, hayretlik kainat, böyle saçma, anlamsız, amaçsız bir şey için var edilmiş olamaz! Hikmet ile iş görüp kudretine hiç bir şey ağır gelmeyen, merhameti gazabını geçmiş ulu yaratıcı; her varlığı bir sebebe bağlayıp bir amaç üzerine yaratmışken insan yaşamının en küçük kesitini bile sebepsiz, anlamsız ve amaçsız yaratmaz!


O halde niye bu acılar? Bu vefasızlıklar, bu haksızlıklar, bu adaletsizlikler, bu zulümler, iftiralar, yalanlar, aldatmalar, ihanetler, kırgınlıklar, kızgınlıklar neden..?


Bir anlamı, bir hikmeti ve sırrı olmalı. Büyük bir amacı olmalı tüm o acıları hiçe indiren. Rıza, memnuniyet ve tatmin olmuş bir benlik ile "iyi ki!" dedirtecek ilahi bir planın mükemmeliyeti olmalı. Yani açılmış her yaraya şifa olacak hikmeti...


Kemiğe dayanmış her can acısı bize hayatı, varlığı, yaşamımızı sorgulatır. Çünkü kendi bildiğimiz cevaplarla sürdüğümüz yaşam sonunda sert bir duvara toslamışızdır, artık ilerleyemiyoruzdur. Bugüne kadarki tercihlerimiz, bizi kişisel hedeflerimize güvenle ulaştırmamış aksine elimizde var olan güzelliklerimize de zarar verip heba olmasına neden olmuştur. Bu gerçeğin ancak o sert duvara tosladıktan sonra farkına varırız.


Bu sert duvar bazılarımız için hiç beklemediği kişiden hiç beklemediği davranış veya sözdür, bazen güvendiğimiz kişilerin güvenimize olan ihanetidir, bazen her şey harika ve tıkırındayken ansızın yaşanıp insanın sağlığından, ömründen, bedeninden çalan bir kazadır. Bu duvara toslamadan, kemiğe dayanan bıçağın acısını çekmeden hiçbir şeyi sorgulamayız, nedenleri, niçinleri düşümeyiz, ilgilenmeyiz. Yaşamın rutin akışına kaptırıp ezbere yaşarız. Tosladığımız o duvar tüm ezberlerimizi bozar.


Niye?


Bu koca kainatta insana yaşayabileceği mükemmellikte bir yer yüzü inşa edip onu bin bir bitki ve canlıyla süsleyen tüm bunları, biz kendi küçük dünyamızda üç beş insanla geçirdiğimiz bir hayat rutini ile ömür tüketelim diye mi tasarlamış, incecik fizik hesaplarıyla düzenlemiş, yaratmış??? Hayatımızın ederi, değer ve kıymeti: "doğ, büyü, eğlen, okula git, iş bul, eş bul, çalış, evlen, vakit bulursan gez, üre, kira öde, ihtiyaçlarını karşıla, daha rahat bir yaşam için ev ve araba al, dede-nene ol, torun sev ve öl." bu kadar mı? Koca kainat, yıldızlar ve güneş sistemleri, ayın dünya etrafındaki dönüşü, gece ve gündüzün dönüşümü, yağmurun gökte oluşup yağışı, bitkilerin yeşermesi, ağaçların boy atması hepsi insanın bu ömürlük rutini için mi? Koskoca kainat, biz böylesine robotik bir rutinle amaçsızca yaşayalım diye mi bize hayat fırsatı sunuyor, bizim yaşamımıza hizmet ediyor?


Bu kadar değersiz ve anlamsız varlıklar mıyız? Hayatımızın, varlığımızın başka büyük ve kıymetli amacı, anlamı yok mu? Niye var olduk biz? Yaşam amacımız ne??? Ortalama yetmiş yıllık bir ömrü neden, ne için sunuyor bize her şeyi yaratan? O'nun bizi yaratış amacı ne? Hadi bizim yaşam amaçlarımız "iyi bir okulu bitirip, iyi bir geliri olan işe sahip olup güzel bir ev ile araba alıp rahat yaşamak"tan öteye en fazla "insanlığa yararlı olayım, daha fazla ilim öğreneyim mesleğimi layıkınca icra edeyim, kültürlü olayım geçmişimi bilip geleceğimi ön göreyim, milletime-devletime sahip çıkayım"a kadar yükselsin.


İyi güzel de beni yaratanın beni yaratma amacı ne?


Bu mu, bu kadar mı, benim ve benden öncekilerin kendime biçtiği kadar mı ederim, kıymetim, amacım, hedefim?


işte o tosladığımız ve tüm ezberlerimizi bozan duvar, biz artık gözlerimizi açalım diye var! Ölüm, ellerimizden tutup bizi hayatımızdan çıkarmadan evvel biz hayatımızın hem özel hem de genel amaçlarının farkına varabilelim, ezbere bir rutinin esiri olmaktan çıkıp "insan" olabilelim, insan olmanın farkına varabilelim, yaşamın her detayının bizim için özellikle tasarlanmış olduğunu, koskaca bir İlahın bizimle özel olarak ilgilendiğini bilelim diye var o duvar. O toslama, o can acısı, o kahrolası dediğimiz olay olmasaydı sorgulayacak mıydık hayatı, yaşamı, varlığı!?


Bu bize gizli bir rahmet, ya hiç fark etmeden bir rutinin esaretinde tükenip kefenlenmiş olsaydık? Kendi insanlığımızı, insan olmanın kıymetini, gerçek kimliğimizi ve değerimizi bilmeden başkalarını memnun etme derdine heba ettiğimiz bir ömür olsaydı da kara toprak altında kafayı o tahtalara çarpınca bunu anlasaydık!?


İşte Allah'ın rahmeti ölmeden önce bizi şöyle bir sarsıyor ki biz yaşamımıza taktığımız zincirleri öldürelim artık! Başkalarına adanmış hayatları özgürleştirelim artık! Farkına varmaksızın içimizde tapındığımız ama sadece sevdiğimizi sandığımız kişiler var kalbimizde, ömrümüzü tüketiyor onların peşine düşmüş olmamız. Kendi değerimizden koparıyor, onlardan bir hoş söz, bir memnuniyet bir beğeni görmek uğruna saçımızı süpürge edişimiz.


Hani o olaydan sonra kimse kalmadı etrafında ya, hani o kadar da ihtiyacın vardı ama çekip gitti hiç umursamadı ya, hani herkes kendi derdine düştü de kimse senin sessiz çığlıklarını duymadı ya, yapayalnız, kimsesiz ve çaresiz kaldın ya!

işte o boşuna değildi!


Herkesin seni bırakıp gideceği o son günden önce sen kendini bul, kendini gör, kendi kıymetini, ömrünün hikmetini ve değerini idrak edip o değerde yaşa diye... Başkaları uğruna kışlara döndürdüğün yürek manzaran artık kendi kıymetini bilerek cennet gibi baharlara, yazlara dönsün, dirilsin ölmüş hislerin çiçek çiçek özün açılsın ömrüne diye...



Şuurda Yükseliş

Dr. Nurcem Hanzadebek Çep Yeşiloğlu


Yorumlar


Nun Külliyesi

  • alt.text.label.Instagram
  • alt.text.label.Instagram

©2022, Nun Külliyesi. Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page