top of page

9. BÖLÜM: Hiç Hatırlamadım Bu Tarihi

Güncelleme tarihi: 3 gün önce


10.01.2016

Yatağımdaki senli yatışları hatırlamaz olmuşken gelebilecek misin? Sol yanımda bilgisayar, sağ yanımda defter, kitaplar ve notlar, ortada ben yatıyorum ve sanki hiç evlenmemişim gibi seninle yattığımı hatırlayamıyorum. Bunca zamandan sonra gelemeyişin çok acı olur...


On iki gün. . . "Geçer zaman" derken nereden çıktı bu sana yakın kişiler!? "Gel buraya onu yapalım, bunu yapalım, şunu yapalım" diyen yakınlar nereden çıktı şimdi!? Sen; beş yaşındaki küçük çocuk, her yakınına gelenin " Sana şeker vereceğim gel!" vaadine kanacak beş yaşındaki çocuk!!! Karanlıklar çöküyor mideme, neden? Kayıplar geliyor aklıma sonra, derbeder olmuş eşler, ağlayan yetimler geliyor gözlerimin önüne. . .


on iki gün. . .



21.01.2016

Tıpkı liseliler gibi hayalini kurmak, gözlerinin içindeki gökyüzünde süzülerek. . . Başı karlı dağların sinesinden şırıl şırıl akan hırçın şelale gibi aktı zaman. . . Bir gün. . . Vuslata bir gün. . . Buluşunca bakışlar, konuşacak mı yine kelimesiz duygular!?


Yüreğini sevdim. . . Ayak değmemiş sular gibi, bakınca yüzüne kalbini görmeyi sevdim. . . İnince derine güveni sevdim, sıcaklığı sevdim. . . Adım adım seni sevdim. . . Dudaklarının titreyişini, gözlerinde tuttuğun kıyıya vuramamış dalgaların ardındaki iradeyi sevdim. . . Yaşayarak sevdim seni, yeni bir can dünyaya gelir gibi. . .



23.02.2016

Bilmiyorsun, çoğu zaman her şey boş ve anlamsız geliyor. . . Mecburiyetten yaşıyor bedenimde ruhum, bilmiyorsun. . . Ruhu felçli bir insanla evlendiğini fark edemiyorsun. . .


Ah evet, dün gece o güzellik dengesini biraz sarstın. Üç cümlelik telefon konuşmana uzunca bir sessizlik ardından "iyi, yat, zıbar!" cevabını alarak telefon kapandı... Yatıp uyudun da. . .


Bu gece yaptığın aramalar cevapsız kalıyor, kendi dünyama çekildim. . . Bir müddet senin kapsama alanın dışında olacağım. . . İstediğin kadar erken uyuyabilirsin, vakitlerin senin olsun, gönlünce kullan. . !


Ben incinirim böyle arada. İncinir, kaçarım yalnızlığımın kucağında avunmaya... Ve ninnisini beklerim teselli için. . . İşlesin diye iliklerime kadar, doldursun kulaklarımı ki hiçbir insanın birliktelik nameleri ulaşamasın yüreğime, kandıramasın, acıtamasın, incitemesin beni. . . Ne de tatlıdır uyku, dünya kendine açılmış gözleri ağlatırken. . .



10.02.2016

Tanıştığımızın dördüncü yılı; dört yıl önce bugün..! Nefes aralığı bile vermeksizin bana söz hakkı tanımayarak yaptığın ilk arayış beni. . . İlk arayışın ve konuşturmayışın. . . Uzunca süren gevezeliklerini ve fahriyelerini ilk duyuşum, ilk dinleyişim. . . Hakkındaki ilk olumsuz izlenimim. . . Birlikte bir hayatın kapısına doğru ilk adım; dört yıl önce bugün..!


Bilmezdim ellerim ellerinde, bir cami merdiveninde cennetin rüzgarını hissedeceğimizi.



22.08.2016

Sırf kimse fark etmesin, fark edip de yaran deşilmesin diye acını ruhuna hapsedersin ve her şey normalmiş rolü kesersin. . . İlk önceleri hiç beklemezken bir şey ansızın bir anıyı depreştirir de gözlerinde canlanıverir. Sonra. . . Sonra işte o lanet yalanlarla kurulmuş ama senin gerçek sandığın sevgi sözcükleriyle kurulu dünya yıkılıverir; aynı çatırtıyla, çatlakla. . . Yangınlar çıkıverir hiçbir suyun söndüremeyeceği, kontrol edilemeyecek yangınlar çıkıverir. . . Alevden damlalar, yanaklarını da yakıverir. . . Bu yangının da gürültüsü, hıçkırıklar; garip ölüm çığlıkları haykırır ruhum. . . Evet ruhum, benim ruhum. . . O haykırışlar boğazımı yırtarak çıkıverir ben kontrol edip susturmak isterken. . . Acı acı, çaresizce ölüm çığlıkları. . . İçimde yeniden yeniden, kat kat yanan bir beden. . .


Sonra mı? Sonra saklayamadığın kırmızı şişkin yüz ve göz. . . Sorarlar "Sen ağladın mı?" diye. . . Ne diyesin? "Bir yılanın damarıma saldığı zehri kustum; ara ara, öğün öğün, sağlığım için gerekli" mi? Diyemezsin. . . Hepsini bir anda içinden geçirir gözlerinin doluşuyla acıyı yutarken "Alerji" dersin, "Alerjiden..." Devamını yine içinden sessizce tamamlarsın: "Benim; sahte insanlara, yalana, yalancıya, haine, gerçek olmayan sevgi sözlerine alerjim var! Alerjim var işte sevmeyi bilmeyen, böyle adamım diye yanımda gezene!"


Bitmedi tabi, dahası da var. Sonra geçer zaman, bakarsın ki artık öyle anı manı ansızın rahatsız etmez, kestiğin "her şey normal" rolüne kendin bile inanmışsın. . . Sanki, hem de sanki hiç evlenmemiş gibisindir. Eş ne ki? Bilmezsin. . . Durup düşünürsün hatta; biriyle birlikte uyumak nasıl bir şeydi? "En son ne zaman?" dersin kendine "en son ne zaman sarılınarak uyudum?" Hafızan yanıt vermez, veremez. . . Hiç yaşanmamış gibidir hayatımda evlilik denen şey! Ve kimse anlamaz!!!


Bakarsın hiç de farkı yok varlığı ile yokluğunun. . . Çünkü zaten hiç yokmuş! Meğer aslında hiç yokmuş! Ve artık bu sahte varlığı istemez oldum. Duymak, görmek, hatırlamak ya da adının geçtiği bir konuşmada bile bulunmak istemiyorum. . . Meğer benim zaten bir eşim yokmuş, ben hep yalnızmışım, hep yalnız!!!


İşte bu yüzden olsa gerek yüreğim yokluğunu çabucak kabul edip hiç itiraz etmedi. . . Ama bu ihaneti asla kabul edecek değil. . . Bu ihanet bitirdi evet. . . Bitirdi bendeki her şeyi...


(2025'ten O Güne Notlar) Atanıp gitmişti ülkenin tam diğer ucuna eşim ve ben ise tam da diğer ucunda kalmıştım. . . 3 yıl hiç izin almadı, yaz tatili dışında da pek gelmedi evimize. Mesleğine değer veriyordu, en iyisini yapmak için geceleri bile çalışıyordu, saygı duyuyordum. Sadece yazlarımız vardı birlikte geçirebilecek. . . İlk yaz, ne ben ne o anlamadık nasıl geçip gitti zaman. İkimiz de misafiri severdik, benim ailem, onun ailesi, arkadaşlar yatılı misafirlerimiz oldular, güzel vakit geçirdik ama hiç baş başa kalamadık. Bunu fark ettiğimde o çoktan çalışacağı şehre gitmişti. . . Tüm kış "Bu kez baş başa geçirelim yazı" diye tembihler serpiştirdim her telefon görüşmesine fakat beş yıldır yurt dışında olan annesi, oğlu evlenirken hiçbir şeyine şahit olamamış annesi tam da oğluyla baş başa birlikte geçirmeye ikrar verdiğim ikinci yazımızda Türkiye'ye geliverdi. . . "Olsun..." dedim, ana ile oğul kavuşsun, özlem gidersin. Biliyordum ya özlem nasıl bir duygu, yaşıyordum ya işte tam da şu aralar... "Ben yandım aman kimse yanmasın!" dedim. Sözümden döndüm, anlayış gösterdim, feragat ettim kendi kalbimden, hayallerimden, heveslerimden. . . O yaz ailece birlikte olmalarına destek oldum. Biz gittik kaldık, onlar geldi kaldılar. . . Derken kış geldi. Bu kez bin bir tembih, bin bir uyarı, bin bir ifadeyle söyledim tekrar betekrar "Bu yaz ne kimse bize gelecek ne de biz kimseye gideceğiz!" diye. Önceleri kabul edip onaylayan sözler duyarken sonraları geçiştirildim daha da sonraları hafif itirazlarla karşılaştım. Anlıyordum birileri hayal ve vaatlerle giriyordu aklına. Öfkeleniyordum, beş yaşında her şeker vereceğim vaadine kanan ahmak, cahil, saf bir çocuk oluyordu benim gözümde o. . !


Evlilikten geriye cüzdanından başka bir şey kalmamıştı hayatımızda bir de benim çabalarım. . . Üç yıl boyunca bizi bir araya getirecek çözümlerin peşinde koşmuştum. okulumu onun bulunduğu şehirdeki okula aldırmaya çalıştım, dersler uymadı ve gidersem mezun olamayacağımı söylediler. Onun benim bulunduğum şehre görevlendirmeyle gelebilme ihtimali vardı. Araştırıp ilgilenmesini istemiştim kendisinden. bana "olmuyor gittim sordum" demişti. Ankara'ya Bakanlığa kadar gidip çıktım. Benim gördüğüm sonu ya kimse görmüyor ya da kimse umursamıyordu eşim dahil!!! Bu 3. yaz öğrenmiştim ki meğer hiç resmi kurumlara gidip sormamış, peşine düşmemiş görevlendirme olarak bulunduğum şehre gelebilmenin. Bir iş arkadaşına sormuş o da "olmaz" demiş diye hiç ilgilenmemiş hem de! Ben küçücük bir umudun peşine düşüp kilometrelerce yol gidip dil dökerken, sayfa sayfa belgeler hazırlarken o bir söylentiyle vazgeçmiş "Biz"den, birlikte yaşama ihtimalinden. . .


Bu yaz mezun oluyordum artık ve bulunduğum şehirdeki evi kapatmamız gerekiyordu, eşimin tayinini başka bir şehre aldırabilmesi için bir yıl daha görev yapması gerekiyordu bulunduğu şehirde. Bu yaz için evimize geleceği tarih belliydi, gelecek ve iki gün içinde evin eşyalarını toplayıp taşıyıp bir aylık yatılı bir eğitime katılacaktık ayrı binalarda. Ona sürpriz yapmak istedim sırf iki güncük baş başa geçirebileceğimiz bir vakit olsun diye bir ay boyunca gündüz okula gittim, akşam eve geldim uyumadan yemeden içmeden eşya topladım, paketledim, demonte ettim hatta kardeşim ve eşinin yardımıyla eşyaların hepsini eşim gelmeden önce bir ramazan günü iftar bile yapmaksızın taşıyıp bize tahsis edilen odaya yerleştirdim. Ferhat gibi dağları deliyordum sanki kendimce. . . İftar ve sahur yapmaksızın, eşya taşımaktan canı çıkmış, dili kurumuş şekilde hararetle ikinci günün orucuna başladık üç kişi. . . Ben ve bana gerçekten sevip değer veren iki kişiyle birlikte. . . Peki ne oldu bu sürprizin sonu? Uyumadan, yemeden, içmeden insan üstü bir çabayla kendisine hiçbir iş bırakmadığım eşim, iki güncük olsun baş başa geçirebilelim diye insanlıktan çıktığım eşim, bu sürprize nasıl karşılık verdi? Hazırladığım odaya ilk girdiğinde gözlerinin içine bakıyordum, ne diyecekti, nasıl mutlu olmuştu? nasıl şaşırmıştı? Kendisi için yaptığım bu insanüstü emeğe nasıl bir karşılık verecekti? Hangi sözcüklerle konuşacaktı bu fedakar yürekle? Bu cefakar bedenle nasıl iletişim kuracaktı? Nasıl memnun olmuştu? Nasıl heyecanlanmıştı?


Ve işte geliyor feleklerime kıyamet, ciğerlerime yangınlar, dağlarımın toz bulutuna dönüşü, yıldızlarımın kara deliklerde sönüşü, göklerimin çatırdayarak yarılarak parça parça düşüşü. . .


-"Ben Ankara'ya gidicem!"


Algılamak mı, anlamak mı, yorumlamak mı, kabul etmek mi zordu bilmiyorum fakat büyük bir şoktu benim için. . . Ben yokmuşum ki; onun için dağları delsem, çöllere düşsem, yemeden içmeden kesilsem ne!? O an yaşadığım şokla sesim çıkmasa da sonraki günler boğazlarım yırtılırcasına bağırdım, acısını da çeksem, beni hiç görmeyen bu ahmak, cahil, saf beş yaşındaki çocuk zihinli adama günlerce sesimi duyurabilmek için haykırarak anlatmaya çalıştım kendimi. . . Ne gördü, ne duydu, ne de anladı. . . Bir aylık eğitimden sonra bile hala tek bir şey vardı kalbinde, zihninde, dilinde:


-"Ben Ankara'ya gidicem!"

-"Kim var Ankara'da!?"

-"Anneme gidicem!"

-"Bir aydır annen yanındaydı, baş başaydınız!"

-"Kardeşlerimi görücem!"

-"Bir ay önce ayrıldın kardeşinden yanına gelip seninle kalmıştı zaten!"

-"Sadece bir kardeşim yok benim, üç yıldır yeğenimi görmedim ben!"

-"Üç yıldır karınla baş başa kalmamışsın sen!!!"

-" Babamın mezarını ziyaret edicem!"

-"Baban öleli yirmi yıl olmuş, mezarda kemikleri kalmamış. Burada masada evliliğin can çekişiyor onu kurtarabilirsin!!!"

-"Ben Ankara'ya gidicem!!!"


Şahitti; aç, susuz, oruçlu eşya taşımış kardeşim ve eşi tüm bu ağlayarak yaptığım haykırışlı tartışmaya. Ama kimse ses çıkarmıyordu. . . Ben o kadar çok ses çıkarıyordum ki günlerce yanıyordu boğazlarım, inmiyordu şişmiş yüzüm gözüm. Sanki bir ejderhayım her ağzımı açışımda alevler püskürüyor etrafa, yakıyor cayır cayır çıktığı boğazı da ama bir tek sahibine ulaşmıyor. . . Sonunda anladım, ben evli değildim, evli olduğunu sanan şizofrenik bir deliydim. . . Sevildiğini sanan bir aptal..! Gerçek bir sevgiyle karşılık vereceğim bu kutsal sevgiye diye kendini harcayan bir ahmak. . ! Gerçek ruh hastalarından tek farkım etrafımdaki herkesin de benim gibi sanıyor, benim gibi inanıyor olmasıydı..! Herkes evli olduğuma ve sevildiğime inanıyordu çünkü. . .


Yine yapmışım büyük bir hata; ben Ferhat değil Şirin olmalıymışım..! "Seviyorum" dedi diye bir insan, "Aman bu kıymetli ve kutsal şeyin karşılığını layıkınca vereyim" diyerek kendime, Ferhat olmuşum ama bu benim neyime!? Hazırladığım odadaki kendi yatağımıza yattım ve uyandım gerçeğe! Ben üç yıldır bu yatakta yalnızdım zaten... Ben üç yıldır yalnız ve kendi başıma yaşıyordum zaten... Beni görmeyen, duymayan, duymak ve görmek ve de birlikte olmak istemeyen, özlemeyen bir yalancıyla, hainle neden evli kalayım artık!? Bana eş olmamış, olmayı istememiş birini neden tutayım yanımda ve hayatımda!? zaten hiç olmamış ki, ben öyle sanmışım, çöldeki serap gibi. . . Verdim kararımı, kardeşimin dönem başı düğünü vardı ve memlekete gidecektim. okullar başladığı için o hain mahluk gelemezdi, gelmezdi. Memleketime gidecek, anne ve babamın yanında bu kış memurluk sınavına hazırlanacak neresi olursa atanacak gidecektim. Doğu illerinden korkardı bizim çevre. Eşimin yanına bir yıl için gitmeyip ailemin yanında güvende kalmamı normal karşılarlardı. Ailem de memnun olurdu bu duruma. Ve Allah, benim yüreğimin biricik Rabbisi, beni yarı yolda koymazdı asla. . .! Bir daha o hain mahlukla asla görüşmeyecektim. Herkese her şey normal rolü kesecektim ve sadece ders çalışacaktım. Kimse anlamadan, üzülmeden, üzmeden bitecekti bu iş, kardeşimin düğününde annemi de babamı da üzmemiş olacaktım ama kendi yüreğimi de, şerefimi de, gerçek sevgiyle verilmiş emeklerimi de ayaklar altına aldırmayacaktım. Ne var ki kusursuz planımı bozan bir hain elbette çıktı, belki de birkaç hain...



24.08.2016

Hiç hatırlamadım bu tarihi. . . Ve öylesine boş boş, safsatalı kısa bir face mesajını okuyana dek de hiç fark etmedim. Evlilik yıl dönümüymüş. . . Artık dönmeyen bir evliliğin yıl dönümü de olamaz..! Üç yıldır ortada bir evlilik yoktu ve artık dananın kuyruğu koptu. Kopan kuyruk elinde kaldı, hala durumu malum şahıs anlamadı.



03.10.2016

Bir demir kol sapladı bulata hançeri

Geçip gider sanırken buldu derinden kalbini

karardı mı karardı bulutlar, sarardı mı sarardı demir kollar

Aktı sessiz ve sakince damlalar

Her şey normale döner sanırken dağıldı bulutlar

Ne de hoştu pamuk gibi puf puf bembeyaz dururken

şimdi yerinde renksiz bir esinti rüzgar

Kim bilir belki de kol kola yürüdüğü bulutları arar. . .



16.04.2017

İçimde bir acı. . . Ağlamak istiyor içimdeki acı. Çok yalnız, çok yalnız kalmış bir ruh. . . Elini tutup kurtarmasını beklediğin, tutmuş seni dibe çekiyor. . . Bir sürü kuru kalabalık; yalnızlık hissinin tuzu, biberi. . . Neden beni anlamayan insanlarla yaşamak zorundayım!? Bana; yapmak istediklerimde eşlik etmeyecek, etmeyi istemeyecek biriyle bir ömür eş olmak zorunda mıyım!? Bana eşlik etmeyecekse neden eşim olsun ki. ! ?


Niye bu yabancı şehirdeyim? Bir şeylerin değişeceğini mi sanıp geldim? Hayır! Babam yüzünden. . . Bir delilik planladığımı sezmiş olacak ki beni kandırdı. Bu kışı bu şehirde bizimle geçireceğini söyleyerek yanlarında, memleketimde kalmama engel oldu. . .


Şimdi sabaha İstanbul uçuşum var. Dün misafirlere "Yarını eşime ayırdım." demiştim... Ne yazık ki "birlikte vakit geçirme" anlayışlarımız uyuşmuyor. Gerçi hangi şeyimiz uyuşuyor ki bu uyuşsun..! Öğlende işten gelip 17'ye kadar uyudu, önce benim tüm eğlenme duygumun içine etti tabi. Benim de içim yeniden başa sardı işte. . . Bir sürü iş yaptım evde, o 00'da yeniden uyudu. . .


Bir yandan öfkeli öfkeli bağırmak isterken bir yandan özgürce ağlamak istiyorum. Hapsolmuşluğum ve yalnızlığım ve bir ahmağın beni anlamasını hala bekliyor oluşum; sanki dönmemek üzere gidecek gibiyim. . . Beni ve hislerimi umursamayışını hala sürdürüyor oluşunu gördükçe yine başa sarıyor kalbim. . . İçimdeki acıyı giderebilecekmiş gibi ağız dolusu hakaretler etmek istiyorum. Canının yanmasını istiyorum tıpkı benimkini acıttığı gibi. . . Hiçbir şeyi umursamadan fosur fosur uyuyabiliyor. . . Ben de buradan gittiğimde hiçbir ulaşma çabasını umursamayacağım. . . Sorsalar "bana vakit ayırdı".


Unutamaz mıyım!? Hepsinden kurtulamaz mıyım!? Her yaptığı saçmalık, hep aynı şeyi hatırlatıyor! Neden hep aynı acıyı uyandırıyor!? Lanet olası öyle bir yara açtı ki geçmedi, kapanmadı, kurumadı kanları biliyorum. . . Hala her yaptığının üstünü örtüp hiç olmamış gibi yaşama modunda. Yüzleşmeyi bilmiyor, çözüm nedir bilmiyor, ilgilenmiyor, uğraşmıyor, düşünmüyor. Yaptığı ve bildiği tek şey; üstünü örtüp olmamışcasına devam etmek... Hiç ders almıyor, hiç öğrenmiyor. . .


Kendim ve hayat dahil her şeyi terk etmek istiyorum, sonra da terki terk etmek. . .


(2025'ten O Güne Notlar) Tam aile meclisinde akrabaların sorduğu "sen ne zaman gideceksin?" sorusuna cevap verirken "Ben burda kalıp sınava hazırlanacağım bu yıl" diyorken babam araya girip "Biz bu kışı sizde geçireceğiz, ben o şehri göreceğim" demişti. Şok olmuştum. hiçbir yere gitmezdi evinden çıkıp da zira. Ne yapacağımı bilemedim. Düğün vaktine çok az kalmışken evde benim yattığım odadan annemin kıpkırmızı bir suratla aklı gitmiş olarak çıktığı gördüm. Gözleri yerdeydi ve neredeyse düşüp ölecek gibiydi. Odada patlamaya hazır bir bomba vardı anladım! O hain mahluk gelmişti! Numarasını engellemiştim her ne kadar bir ay içinde bir kere yaptığı aramaya ve attığı bir mesaja cevap vermediğim halde bir daha aramamış olsa da, engellemiştim. . . Facebook üzerinden evlilik yıldönümü mesajı atması bu sebeptendi. Niye gelmişti Allah'ın belası!? Kardeşimle haber göndermiştim oysa bir daha asla gelmesin diye. . . Ağzımı açsam kıyamet kopacak yangınlar çıkacak haykırışlarımdan ve annem; hiç tanımadığım bir hocanın 4 yıl önce başka bir şey danışırken tam üç kez "anneni üzme!" diye ısrarlı uyarısıyla üzmemem gereğine dikkat ettiğim annem, duyarsa beter olacak, cingarı çıkartırsam kahrolacak, bana ne elalemden, ben haykırıp cihanı yakarım ama annem. . . Bir hain odamda umursamazca dururken tüm haykırışlarıma vurdum zinciri!!! Dedim içimdeki ejderhaya; "senin nefesinin zerresi bile çok değerli ve o bunu hissetmeyi bile hak etmiyor, sus!!!" Kilitledim çenemi. Lanet pislik hain kolları dolanmaya kalkınca ittim, bakmadan yüzüne, görmemek için. Artık dokunamazdı bana asla!!! Yaklaşamazdı yanıma!!! O gece yatağımın kenarında yerde oturarak uyudu. . . Ölse umurumda olur muydu? Asla. . !


Ahh Baba, 10 yıl sonra öğrendim ki sen de bana ihanet etmişsin o hainle birlik olup. . ! Arayıp da konuşmuş o hain, benim derdimi sakındığım sizinle. Bir de yüzlü yüzlü "Ayrılırsak ne yapacak!? Ben onu düşünüyorum, ona üzülüyorum" diye bana acıyacak kadar da, babamın merhametini kullanacak kadar da manipülatör bir hain. Üzmemek için uğraştığım insanlar meğer her şeyi bilip de bana bilmezlik oyunu oynamışlar, tecahüliarif sanatının kurbanı etmişler beni. Sırf onlar anlayıp da üzülmesin diye o hainle o şehre gittim ben. . . Başka odada yatmaya gittiğimde sürükleye sürükleye beni aynı odaya getirip yatağa bıraktı. Yerler halıfleks kaplıydı ve derilerim soyuluyor, tarifsiz bir acı çekiyordum her karşı koyuşta. Her direnişim sadece bana acı veriyordu, gücüm yetmiyordu durdurmaya. . . Gecelerce o yatakta o hain mışıl mışıl uyurken sinir krizleriyle ağladım. Herkese merhamet edeceğim diye kendime ettiğim zulümden habersiz ben. . ! Hiçbir şey olmamış gibi davranıp yaşamaya devam etti hain! Gerçek bir pişmanlık duymadı hiç, söylemedi de. Bir gece yine o hainle aynı yatakta olmanın krizlerini geçirirken "ben bir şey yapmadım, ben seni terk etmedim!" deme cüretini gösterdi! Baştan çıktım! Beni baştan çıkarılabilen tek duyguydu belki de öfke. . . Çenesine daldım! Sıkıyordum, sıkıyordum o çeneyi ve parçalansın istiyordum da! İçimde öldürme arzusu bile duydum! Hiç karşılık vermedi. . . Ne bir kımıldanış, ne bir ses, ne bir itiraz. . . Bu karşılıksızlık beni kendime getirmişti. Ben, birinden fiziksel bir şiddet görmeden asla kimseye zarar vermeyen ben, diş sıkan, acıya katlanan ama can yakmayan ben, nasıl olur da böylesine cani bir mahluka dönebildim!? Beni bu hale getirdi hain!!!


Kimdi gerçek hain!? O çenesine "ben bir şey yapmadım" dedi diye daldığım adamın aynalığında yansıyan hain kimdi!? Başkaları üzülmesin diye kendime ihanet etmemiş miydim ben!? Kendi duygularımı hiçe saymamış mıydım!? Kendi kalbimi görmezden gelmemiş miydim!? Kendi acılarımı yok saymamış mıydım!? Bir de hala kendimin bir şey yapmadığını ama bana bir şey yapıldığını iddia etmiyor muydum!? Bendim en zalim. . . Bendim en büyük hain, bendim en cani canavar. . . O aynada görüp de çıldırdığım ne varsa hepsini kendime yapan bendim işte. . ! Sadece henüz bu hakikati bilmiyor aynalara bileniyordum hepsi bu. . .



Evlilikle Birlikte

Nurcem Hanzadebek Çep

Yorumlar


Nun Külliyesi

  • alt.text.label.Instagram
  • alt.text.label.Instagram

©2022, Nun Külliyesi. Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page