Kainattan bir Kadın ve Adamdan bir Kıyamet
- nurlarinsultani
- 30 Ara 2023
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 27 Eki

Ne oldu!? He!? Ne oldu öyle?
Birden kararıyordu etraf; ışık kesiliyor, tüm vücutları inleten şimşekler çakıp gürlüyordu... Karanlığa gark olurken aniden bir ışık çıldırasıya doğup girdabında yutuluyordu karanlığın.
Adam, bir tentenin altına sığınmış öfkeye can veren bir hayretle sorup söyleniyordu. "Niye bu karanlık? Ne bu şimdi kulak çınlatan gök gürültüsü? Anlamsız! Ben şimdi bir yere gidemeyecek miyim?"
Adam söylendikçe söylendi. Zihnindeki anlamsızlığı öfkeye bulayıp ithamla yoğurup fırlattı. Adam söylendikçe karanlığa karanlık katılıyor gök yarılacak gibi daha bir gürlüyordu. Adamın her öfkeli sözü; bir kara bulut oldu, bardaktan boşanır gibi başladı önce yağmur, sonra fırtına oldu damlaları kucaklayan rüzgarla. Rüzgar, yağmur damlaları düşmesin diye tutmaya uçarken savruluyordu çer çöp...
Adam bir turuncu tentenin altına sığınmış sağlam kulbun emsaline tutunmuş büyüyen öfkesine can katan hayretle sesini yükselterek söyleniyordu.
"Nerden çıktı bu yağmur hiç anlamıyorum! Her şey iyiydi, bir sorun yoktu. Bu her şeyi yutan karanlık, bu her zerreyi inleten şimşekler, bu sağanak yağmur, bu deli fırtına nerden çıktı!? Yani ben şimdi gidemeyecek miyim!?"
Boşta kalan elini sallıyordu sinirden, arada ensesine götürüp sıvazlıyorken "Cık! Cık! Cık!" diye ünleyip öfkesiyle dirilen inadıyla mikroplu sözlerini tükürüyordu yere.
Çakıyordu şimşekler, yağıyordu yağmurlar. Berrak damlacıklar, kara bulutlardan kaçıp yerlere düşerken çıldırıyordu rüzgar... Kalbine bir pislik tükürüldüğünü gören gök kubbe neredeyse artık çatlayacak! Ve işte ışıklı çatlaktan sızan bir şimşek, turuncu bir tentenin yakınlarını vurmuş yavaş yavaş yakacak...
Adam sığındığı turuncu tentenin altından sağlam kulbun emsaline de sıkıca tutunarak etrafta gördüğü birkaç kişiye haklılığını teyit ettirmek için veryansın ediyor.
"Tüm bunlar çok anlamsız, Yani ben şimdi gidemeyecek miyim abla!? Hakkım değil mi şimdi gitmek!? Gidicem tabi..."
Gök, bağrını adamın ayakları altından usulca çekiverir. Sonra da bir şimşek baştan başa çakıverir. Önce bir kristal parçası düşer, ardından birkaç tane daha... Ve sonra tüm o devasa gök, bağrına yediği ağır bir darbeyle parça parça, kristal kristal dökülüverir. Bir tek rüzgar telaştadır, göğe dair ne varsa dökülen değerli, hepsini kucaklayıverir delice...
Adam sığındığı turuncu tentenin altında sağlam kulbun emsaline yapışarak aşağılar bir hayretle der:
"Her şey gayet iyiydi, hiçbir şey yoktu. Ne vardı da coştu yağmur!? Ne oldu da çıldırdı rüzgar, koptu fırtına!? Ya bu gök, ne oldu da parçalandı çöküyor!? Anlamıyorum, çok saçma! Ben gideceğim, gidiyorum..."
Rüzgar, eteğinde inci ve kristallerle meçhule çekilir... Sönmeye yüz tutmuş bir kaç kıvılcım kalır turuncu bir tentenin yanında, mikrop dolu tükürük bir de, bir de yok oluşun boşluğunda hüsran...
Ve artık şimdi gerçekten hiçbir şey yoktur..!
Çağrışımsal Denemeler
Nurcem Hanzadebek Çep Yeşiloğlu



Yorumlar