Dualarımız ve Kör Noktamız
- nurlarinsultani
- 18 Tem 2023
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 27 Haz
Ne güzel bir uyandırış repliği:
“Sana bir şey soracağım. Biri sabretmek için dua ettiği zaman sence tanrı ona sabır verir mi? Yoksa ona sabırlı olması için fırsat mı verir? Cesur olmak için dua ettiğinde Yaradan ona cesur olmak için bir fırsat verir. Biri ailesinin daha yakın olması için dua ederse sence Tanrı onlara sıcak sevgiler mi gönderir yoksa sevmeleri için fırsat mı verir?” (Aman Tanrım 2)
Garip ve farkına varamadığımız çocuksu yanılgılarımızı tüm çıplaklığıyla gözlerimizin önüne seriyor sanki. Ettiğimiz bir duanın, istediğimiz şeyin şakk diye olması, altın tepside önümüze sunulması, gökten zembille anında indirilmesi gibi bir aciliyetle ve biz hiçbir şey yapmadan olmasını bekliyoruz. Oysa biz irade sahibi varlıklarız. Bu nedenle duasını ettiklerimize, istediklerimize giden yollar önümüze çıkarılır, fırsatlar karşımıza getirilir, istediklerimize sahip olabileceğimiz sebepler ve şartlar yaratılır ama bu yolları seçmek ve ilerlemek, bu fırsatları değerlendirmek yine bizim irademize bırakılır. Çünkü biz irade sahibi varlıklar olarak yaratıldık ve bu iradenin hakkını vermek, deneyimlemek ve bunu yaşamak için bu hayattayız. Ot değiliz ki hal dilimizle kuruyarak dile getirebildiğimiz “su!” isteğine şakır şakır yağmurla cevap verilsin. Besin ihtiyacımız zaten köklerimizle bağlı bulunduğumuz topraktan anında geliversin. Biz irade sahibi varlıklarız asıl irade sahibi olan yaratıcıyı tanımak, bilmek ve anlamak için ve de bunun gereği olarak irademize seçenekleri sunar ilahi kudret. Seç ya da seçme buna müdahale etmez, irademizin seçimlerine saygı vardır ettiğimiz duanın cevabında bile…
İstekler, dualar ihtiyaçlardan doğar. Nesnel boyutta çok basittir bu aslında; susuz kaldıysam suya ihtiyacım vardır ve su isteğim oluşur, su isterim. İhtiyacım ne? Su! istediğim ne? Su!
Fakat insandaki duygusal boyut işin içine girince biraz hatlar karışıyor bizde. Mesela yoğun iş hayatından, bir şeyleri yapmak zorunluluğundan, sürekli bir yerlere yetişme, bir şeyleri belirlenmiş bir vakitte bitirme, birilerinin planlarına uyup birilerini memnun etme görev ve stresinden, kalabalıklardan bunaldım, yoruldum. Sakinliğe, huzura, kendimle kalmaya ihtiyacım var ve tatile gitmek istiyorum. İhtiyacım ne? Sakinlik, huzur, kendimle kalmak! istediğim ne? Tatile gitmek! “ihtiyaç: su, istek: su” denkliği burada sağlanamadı neden?
“ihtiyaç: sakinlik ve huzur, istek: tatile gitmek” neden ihtiyaç hissettiğim şey ile istediğim şey aynı olmadı?
Evet işte insanın zihinsel karmaşalar ürettiği bölüm burada iş başında. “Sakinlik ve huzur” ihtiyacı hissederken sanıyorum ki bu ihtiyaçlarımı ancak “tatile gitmek” şartıyla giderebilirim.
Ya da “çok para kazanayım, çok param olsun” istiyorum. Neden?
Üzerinde rakamlar bulunan kağıt parçacıklarından bir sürü olsa, bir sürü olsa ne olacak? Yani ben aslında hangi ihtiyacımdan doğan asıl isteğimi, zihnimde şartlandırarak “çok para” kılıfıyla piyasaya sürüyorum? Yani ben hangi ihtiyaçlarımı “çok para” şartı sağlanırsa giderebileceğim şartına inandırdım kendimi!?
Belki “sakinlik ve huzur”u bulma fırsatlarını iş hayatımda da sunuyordur Allah ama ben tatile gitme şartına takık kaldım ve göremiyorum bu harika güzelliği… Belki “çok para” olmadan da ihtiyaç hissettiklerimi gidermenin yollarını, seçeneklerini sunuyordur Allah önüme ama benim gözlerim “çok para” nın yollarını gözlemekten göremiyor, “çok para”dan başka bir şeyi görmeye kör olmuş.
Belki asıl ihtiyaç hissettiğim; toplumda değer görmek, saygı duyulmak, sözü geçer olmak, hürmet görmek, güçlü olmak, her şeye hükmü geçmek, her emeline bizzat kendi eliyle ulaşmak, başkalarına hiç muhtaç olmamak, kudretli olmak, statü elde etmek, konforlu rahat bir yaşam sürmek…….. ama bunları yalnızca “çok para” olması şartının bana sağlayacağına inandığım için “çok para istedim ama Allah bana vermedi, her mahlukatının ihtiyacını gideren Allah benim ihtiyacımı bana vermedi, dua ettim ettim kabul etmedi.” sanmaya başlıyorum. Sonra da bunu git gide inanca dönüştürüyorum: “Allah benim dualarımı kabul etmiyor” ve istemeyi, dua etmeyi, hatta hayal kurmayı bile bırakıyorum zamanla… Sonra yaşama isteğimi, sevincimi yitiriyorum, amaçsız kalıyor hayat, anlamını tüketmiş oluyor.
Hangi isteğimize nasıl cevap verildiğini fark edebiliyor muyuz?
Hangi duamız kabul edildi görebiliyor muyuz?
Yoksa çoktaaaaan unutmuş mu oluyoruz ne istediğimizi, neye dua ettiğimizi?
Ya da o kadar çok istediğimiz şeyin zihnimizdeki şekline, şartlarına odaklanıyoruz ki istediklerimize ulaşabileceğimiz fırsatlar bize sunulduğunda bunu göremiyoruz. Ve sanıyoruz ki dualarımız kabul olmuyor, Allah bize cevap vermiyor, bizimle ilgilenmiyor, bizi unuttu, bize küs…
Oysa bize gönderdiği kitapta tüm bu duygularımıza, hüzünlerimize, sitemlerimize çok önceden cevap vermiş bile:
“Aydınlık sabahı düşün ve durgun karanlık geceyi. Rabbin seni ne unuttu ne de darıldı. Öncesinden sonrası daha güzel olacak ve vakti geldiğinde Rabbin sana gönlünden geçeni bağışlayacak ve seni hoşnut kılacak” (Duha 1-5)
Ama işte gözlerimiz ve kulaklarımız Rabbimizde değil… Kendimizde bile değil ki…
Bazen de işte isteklerimize giydirdiğimiz kılıflardan aslında ne istediğimizi biz bile idrak edemeyiz, sakinlik ve huzur-tatil ya da para örneğinde olduğu gibi. Zihnimizde koyduğumuz şart gerçekleşmedi diye, asıl ihtiyaçlarımızdan doğan isteklerimize giydirdiğimiz nesnel kılıflar ellerimize verilmedi diye duamız kabul olmadı sanarız. Zihinsel kurmacalarımızın ağlarını ördüğü manevi cehennemimizi inşa ederiz bu sanrılarla. Öyle bir yalnızlık, kimsesizlik cehennemi ki bırakın insanları anayı, babayı, aileyi, eşi, dostu “Allahım bile beni terk etmiş” sanrı cehennemi bu. İstediklerimizin sihirli değnek kullanmış gibi birden puff diye bir dumanın ardından olmasını, zembille gökten salına salına o anda indirilmesini beklemek gibi farkında olamadığımız gizli çocukça beklentilerimiz var Allah’tan. Beklenti karşılanmayınca da ağlarını örmeye başlıyor sanrı örümcekleri…
Halbuki kimsenin iradesini bağlamaz O’nun kudreti, sadece özgür kıldığı iradelere dua ve ihtiyaçlarına göre seçenek ve fırsatlar sunar, kapılar ve yollar açar. Girip girmemek, ilerleyip ilerlememek özgür iradelere bırakılır.
Peki sahip olduğumuz özgür iradenin kapsama alanının farkında mıyız?
Filimlerden Hakikat Avı
Dr. Nurcem Hanzadebek Çep Yeşiloğlu

Yorumlar