Müddessir Suresinden Psikolojik Bir Terapi ve Farkındalık Çalışması
- nurlarinsultani
- 24 Haz
- 10 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 27 Eki

Not: Videodaki Çalışmaya başlamadan öncesinde gerekli hazırlıkların yapılmış olması gerekir. Bunlardan biri çalışılacak geçmiş korku, yalnız bırakılma, kimsesiz kalma, sevgisizlik gibi travmalardan birisinin seçilmesidir. Diğeri de seçilmiş bu travma üzerine farkındalık geliştirip hikmetleri fark etmek, travmaların kişiye kazandırdıklarını keşfetmektir. Bu nedenle evvela önce seçilen acı olayın kişiye olumlu olarak kattığı, kazandırdığı şeyleri fark edebilmesi için ilime, kader programının işleyişini bilmeye ve aklındaki nedenleri, niyeleri, isyanları, itirazları bertaraf edecek hakikat bilgisine ihtiyacı olur. İşte tefsir ve Kur'an'a psikolojik istihraç bu noktada yardıma gelir. Bilgi, şifaya giden yolun kapısıdır.
MÜDDESSİR'e Psikolojik Bir İstihraç
﴾1﴿ Ey örtüsüne bürünen! (1-Korkan Yanlarını Tespit Et!)
İnsan neden bürünme ihtiyacı hisseder? Üşürse ısınmak için, korkarsa saklanmak için... O halde hangi zamanda, olayda, nerede sevgisiz, kimsesiz kaldık ve korktuk? İşte şimdi Müddessir ile o ana, o anki korkmuş, kimsesiz, çaresiz hissetmiş ve manevi örtüsüne bürünüp unutmayı seçmiş yanımıza seslenme vakti! Allah'ın bu nidasını geçmişteki çaresiz kendimize duyurma vakti!
﴾2﴿Kalk ve uyar! ( 2-Bugünkü Bilinçle Geçmişe Dön ve Seslen!)
İşte bugünkü bilincimize sesleniyor Hakk! Artık o büründüğümüz örtüden çıkarak, korkudan büzüşmüş halden ayağa kalkarak geçmişte korkup titreyen, kimsesiz, çaresiz, yapayalnız kaldığını düşünüp korkan eski kendimizi karşımıza alıp uyarma vaktinin geldiğini söylüyor. Peki korkan kendimizi nasıl uyaracağız, neyle uyaracağız..? Ve işte cevap 3. ayette:
﴾3﴿Sadece rabbinin büyüklüğünü dile getir. (3-Hakikat/Hikmet İlmiyle bakıp kazanımlarını fark et ve her yaşanılanda O'nun büyüklüğünü kendine telkin et!)
Neden Rabbin Büyüklüğünden bahsetmeli? Hem Rab kim, ne demek Rab? Yani insan kimin büyüklüğünü anmalı çaresizlikler içinde korkarken, kimsesizken? İnsanın acziyetini, fakrını, hiçliğini tamamlayacak ve kendini teskin edecek birine ihtiyacı var. İnsan bu ihtiyacı hep başka insanlarda arar veya nesnelerde. Bağımlılıklar da buradan doğar bir noktada. İnsanın tamamlanmaya ihtiyacı vardır ve bir hiç ancak koca bir var ile tamamlanabilir. Acziyet sonsuz bir kudretle, fakr ise harşeyin sahibi olanla, her şeyin mükliyeti kendine ait olanla tamamlanabilir, kemal bulur. gece yatağında uyanmış korkudan ağlayan çocuğu teskin etmek için neden "ben burdayım" deriz ki!? Onun yalnızlığını bizim varlığımız tamamlar, onun küçüklüğünü bizim büyüklüğümüz, onun korkularını bizim cesaretimiz tamamlar ve böylece teskin olur o küçük yürek. işte insanın kullanma kılavuzu olan Kur'anda da İnsanın yaratıcısı böyle bir talimat veriyor bize. Korkuyorsan, titriyorsan, çaresiz hissediyorsan, güvenemiyorsan hatırla: esas öğretmenin seni eğitiyor, öğretiyor. Sen bir eğitim alanında güvenli ellerdesin. En Kudretli'nin kudret elinde yetişiyorsun.
"Ben güçsüzsem, beni var eden büyük bir güce sahip! Ben acizsem beni var eden, eğiten, öğreten, besleyip büyüten Allah; büyük kudret sahibi! ben vaktinde yapamadıysam yapmam gerekeni, Zamanın Hakimi olan Allah her zamanda düzeltir işimi! acizliklerimi bile hayırlara çıkarır, hikmetler takar ve sonucunda her acı bana yetenek, kabiliyet, idrak ve olgunluk gibi bir sürü yücelikle geri döner! Çünkü benim Rabbim, büyük hikmet sahibidir! Kendime olan zulmümü bile ben fark edip de kabul ederek, bu halimden yakararak O'na sığınınca; mutlu sonlara, benliğimdeki derecelerin yükselişlerine çıkarır! Kaderin Sahibi'dir benim Rabbim, büyüklüğüyle benim geçmişte yaşadığım her acı olayın, haksızlığın, travmanın da lutuflarını, güzelliklerini gösterir bana. Tıpkı ................. olayında .......... olgunluğu, ............. yeteneği, beceriyi, ..............görüş gücünü yaşarken kötü ve bela sandığım ......... olayından sonra kazandırdığı gibi her "kaybediş" sandığım şeyin ardında koca koca lutuflarla benliğime yüce kazanımlar verir. Kader benim Büyük Rabbimin bana beni eğitip, öğreten, yücelikler kazandıran bir eğitim programıdır! İşte her yaşadığım, beni bu idraka eriştirmek içindir. Anladım ve kabul ettim sevinçle, rızayla, memnuniyetle Rabbim! Sen beni .................. olaylarıyla da eğittin ve yücelttin." diyebiliyor muyuz? Bu idraka erişebildik mi? Bu bilince erişince ancak şifa kapıları, huzur kapıları açılır.
﴾4﴿Elbiseni tertemiz tut. ( 4-Biliçaltına İtilmiş Travma Etkileriyle Davranmaktan Arınma)
Sembol diliyle elbise kavramına bakacak olursak bunun manası/hakikati: tavır, tutum, davranış olacaktır. Bu durumda Rabbinin hikmet ve kudret eğitim planında her çeşit yaşam olaylarıyla eğitildiğini anlayan, fark eden insanın diğer bir aşamaya geçmesi gerekir. Artık geçmişteki aksaklıkların kini, nefreti, öfkesi, korkusu, evhamı, yönlendirmesiyle tavır ve tutum sergilemeyi bırakmalıdır. Ancak böyle elbisesini: tavrını, tutumunu, davranışını temiz tutabilir. o halde tüm o eski kin, nefret, öfke, korku, çaresizlik vesaire hisleriyle yapılmış davranışlar, tutumlar için artık özür dileme vakti... Önce Allah'tan. "Özür dilerim Rabbim, beni her şeyle ve herkesle eğittiğini bilemedim, anlayamadım. Hayata, insanlara kendime kızdım, kırıldım. halimi tavrımı olumsuza çevirdim. Ama artık sesini işittim ve tüm olumsuz tavırlarımdan, tutumlarımdan arınmaya niyet ediyorum." Samimi bir tövbe nurdan bir şelale gibi arındırır insanın halini, tavrını. Peki ya sonra?
﴾5﴿Her türlü pislikten uzak dur. ( 5- Farkındalıkla Eski Yanlışlardan Sakınma, Durdurma)
Kendini yani kalbindeki duygu ve aklındaki düşünceleri, halini ve tavrını; geçmiş pişmanlıklardan, olumsuz duygulardan arındıran insan sonra ne yapmalı? Eski duygu, düşünce, hal, tavır ve tutumlardan artık uzak durmalı. Onlara bürünmemeli, yakınlaşmamalı ki temizlik hali korunabilsin. Bunun için uyanık bir bilinç gerekir. Çünkü olumsuz olarak nitelendirebileceğimiz her durumda "Dur bir dakika, ben Rabbimin eğitimindeyim ve önceki hatamı tam da şimdi tekrarlayacağım bir durumdayım. Hayır, bu kez yapmayacağım bu pislikten uzak duracağım!" uyarılarını kendimize yapmak gerekecek.
Not: 5. ayete kadar okuyup üzerinde düşündükten sonra aşağıdaki ödevi yapın.
(Muddessir 1-5 Ayetleriyle Ödev Basamakları
1- Geçmişte bir olaydan/kişiden/şeyden korktugumuz bir anı seçeceğiz (ey örtüsüne bürünen)
2- Geçmişteki o andaki kendimizi karşımıza alıp onunla konuşacağız uyaracağız çünkü bunu yapabilecek olan bu günkü bilgili, hikmete ermiş halimizdir. O korkuların sonunun mutlaka güzel olduğunu yaşamış görmüş olanız şimdiki biz. (kalk ve uyar)
3- Ve o günkü halimize rabbimizin hangi sıfatının büyüklüğü şifa olacaksa onunla onu uyaracağız. (Sadece Rabbinin büyüklüğünü an)
4- Bu uyarılarla korkan yanımızın ürkek korkak kaygılı davranışlarını temizleyeceğiz. (Elbiseni tertemiz tut)
5- Böylece aynı sahneler yaşanırken kendimize yaptığımız uyarılarla-telkinlerle aynı korkulu, hatalı tavır, davranış ve tutumlardan uzak duracağız; maddi manevi kirden pislikten uzaklaşacağız. (Her türlü pislikten uzak dur)
*Allah'tan başka bir şeyin korkusu ile Allah'a iman birbirine zıttır, başka şeyin Korkusu kalbe dikilmiş bir puttur, şirk ise en büyük pislik değil midir?)
﴾6﴿ Yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma. İnsanın içinde büyük acı ve kırıklıklara neden olan başkalarına yaptığı iyiliklerin karşılığını alamamak, aynı ilgi ve önemi görememekle birlikte içinde oluşan olumsuz duyguların bir zaman sonra sözlerine ve hareketlerine yansıyan davranışların "başa kakma" içeriğine dönüşmesi bir gerçektir. Etrafımızdaki insanlarla öğretir bize Allah; içimizdeki eksikliği, yanlışı, düzeltmemiz gerekeni ve bu yüzden de yaşarız kırılacağımız olayları. İçimizi hikmetle arındırıp temiz tutmak ve şifalanmak istiyorsak da yaptıklarımızı çok görerek başa kakma eğilimini durdurmamız gerekiyor. Bu "çok görme" durumu ise düşüncelerimizi yönetmekle ilgili kısım. İnsan içini bir kez hikmetle temizledi mi orayı kirletecek düşünceler üretmemeli, buna sebep olacak düşünce biçimlerini de terk etmeli ki "temiz tut!" talimatını gerçekleştirebilsin.
﴾7﴿ Rabbinin rızâsına ermek için sabret. Evet, olayları, duyguları, gönül kırıklığını, sükut-u hayali, acıyı, öfkeyi yaşarken sabredebiliyor muyuz? Veya bundan da önce sabır nedir, nasıl sabredilir? Susmak mıdır, düşünmemek midir, beklemek midir, karşılıksız bırakmak mıdır, taş olmak mıdır sabır? Yoksa Hakk'a bırakmak mıdır; işi, olayı, anlayabilecek kemale erene kadar hikmetini!? Sözlükte “engellemek, hapsetmek; güçlü ve dirençli olmak” anlamlarıyla var olan sabr kelimesinin ahlâk terimi olarak “üzüntü, başa gelen sıkıntı ve belâlar karşısında direnç gösterme; olumsuzlukları olumlu kılmak için gösterilen metanet” gibi anlamlara geldiği görülür. Sabır: “nefsi telâştan, dili şikâyetten, organları çirkin davranışlardan koruma, nimet haliyle mihnet hali arasında fark gözetmeyip her iki durumda sükûnetini muhafaza etme, Allah’tan başkasına şikâyette bulunmama” ifadeleriyle de tarif bulmuştur. Allah rasulü: "Sabır, üçtür: Musibete, tâata ve günah işlememeye sabır." der. Bir önceki ayette "yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma" dedikten sonra Rabbin rızası için sabretmek söylenmişse demek ki burada bir musibet, taat ve günah söz konusudur. "iyilik yapmak" bir ibadet ise Allah adına yapılan; o zaman başkalarının/iyilik yapılan kişilerin olumsuz söylem ve davranışları gibi musibetler, insanı bu ibadeti yapmaktan alıkoymamalı veya yaptıktan sonra başa kakmak gibi bir günaha sokmamalıdır iyilik yapanı. Zira Allah için yapılan şeyler, Allah için yapılmaya devam etmeli ve Allah için de şikayet etmeksizin, Allah adına yaptığını da kula çok görmeyerek Allah'ın memnuniyeti için şikayet etmeden nimet ile mihnet arasında kalınmalıdır. Sabır, tahammül etmek değildir. Gereken şeyi, hamleyi; olan şeyden şikayet etmeden, yüksünmeden Allah adına yapıp insanlara takılmadan yola devam edebilmektir. Gerçek bir Allah adına'lıktır... Allah'a adanmaktır. . !
﴾8﴿ Sûra üflendiği zaman; Bu ayetle birlikte Psikolojik bir travma yaşayan insanın içsel kıyametine vurgu yapılır böylece psikolojik bir travmanın kainatın kıyamet başlangıcıyla paralel olduğunu fark ederiz. Madem insanı büyütsek kainat, kainatı küçültsek insan olacak şekilde yaratılmıştır alem ve adem o halde onda olanın diğerinde de bir misli mevcut olacaktır mutlak. Diğer bir deyişle madde dünyasında maddi olarak gerçekleşecek bir kıyametin manevi dünyalarda da mana olarak gerçekleşmesi muhakkaktır! O halde tüm travmalar; insanı şok edecek büyüklükte, insanın iç dünyasının kaldıramayacağı, parçalanacağı kuvvette bir ses/uyaran ile başladığını anlayabiliriz. Bu kimi zaman hiç beklemediğimiz birinden hiç beklemediğimiz sözleri duymakla, yıkıcı davranışlara maruz kalmakla olur. Kimi zaman beklediğimiz davranış ve sözleri beklediğimiz zamanda bulamamakla olur. İnsanın içinde bir sur sesine döner hiç beklemeyip karşılaştığımız o yıkıcı ve yakıcı şeyler. Ve işte ondan sonra başlar içimizde kıyamet; tıpkı Tekvir suresinde betimlenen kıyamet gibi...
﴾9﴿ İşte o gün zorlu bir gündür; Gerçekten de tüm inancımızı ve güvenimizi yitirdiğimiz, her şeyimizi kaybettiğimizi sandığımız, çaresizliğimizi her zerremizle hissettiğimiz o gün, o içsel kıyamet günümüz çok zordur! Tıpkı Tekvir suresinde tasvir edilen kıyamet gibidir: "Güneş dürüldüğü zaman"(1) yani insan içini aydınlatan bu güne kadar bildiği, güvendiği bilgiler-fikirler-aklı, sevdiği, saydığı, otorite ve güç bildiği, sevgi ve şefkat aldığına inandığı, her müşkülünü çözdüğüne inandığı şeylerin in lazım olduğu anda hiçbir işe yaramadığını, hiçbir kolaylık ve yardım sağlamadığını, kendinin çaresiz kaldığını, çaresiz bırakıldığını sandığı anda hayat ışığını kaybetmesi, "Yıldızlar bulanıp söndüğü zaman"(2) yani kendine ilham olan, kendinden ötede bilgiye sahip olan, ilminden, zikrinden, fikrinden faydalanacağı kişilerin; en ihtiyaç duyduğu zamanda kendisine dönmediklerini, bakmadıklarını, ilgilenmediklerini, terk ettiklerini, bıraktıklarını anladığı ve hissettiği anda veya onların bile bilgisin kudretinin yetersiz ve çaresiz kaldığını, hiç olduğunu anladığı anda tüm ümit ışıklarını zihninde yitirmesi. "Dağlar yürütüldüğü zaman"(3) yani halk dilinde bu güvendiğimiz dağlara kar yağması, yani eskiden sırtını dayadığın o dağ gibi kişinin artık bildiğin yerde olmaması, sırtını dayayacağını ve kurtulacağını sandığın o sağlam kişiyi ihtiyaç hissettiğin anda arkanda bulamamakla birlikte yaşanılan hal. İşte tüm bunlar o ilk şok anının ardından yani sur sesi gibi algılanan ilk fark edişten sonra teker teker yaşanır insanın iç dünyasında; bu içsel bir kıyamettir!
﴾10﴿ İnkârcılar için hiç de kolay olmayan bir gündür. Kim o "inkarcılar" sahi!? Biz değiliz sanmaktayız değil mi!? Evvel zaman içinde Allah' ve sözlerini inkar edip kabul etmeyen kişiler onlar dimi!? Bizimle hiçbir ilgisi yok bu ayetin öyle mi!? Bize hiç seslenmiyor bu ayetle Allah öyle mi!? Hani Allah Kur'an ile tüm zamanlara ve tüm insanlara hitap ederdi!? Koskoca bir kitap tek bir insanın kaderine, ömrüne, mülküne, fikrine, kalbine inmiş gibi Allah her kuluyla bu kitapla tek tek es geçmeksizin konuşuyordu okudukça hani!? Ne oldu şimdi de İnkardayız bu hakikati!? iyi bir şey söylenince bize, kötü bir şey söylenince evvelkilere veya başkalarına mı olacakmış!? Allah "kitabın şu sözlerini sana bu sözlerini şuna söyledim üstüne alınma" mı demiş haşa ve kella!!? Hani hepsi bize değil mi!? Allah'ın kitaptaki her sözünü biliyor muyuz ki hepsini kabul etmiş sayıyoruz kendimizi bir defa!? Bir defa; Kitap'taki sözleri okuyup anlamaya çalışmamakla bir çeşit inkarda değil miyiz zaten daha Allah'ın ilk sözünü, hani ilk ayeti kabul eden davranışımız nerede!? Hani Allah'ın bize ilk sözü olan "oku!" hayatımızın neresinde.!? Fikrimizde mi, hissimizde mi, fiillerimizde mi, düşüncemizde mi, duygumuzda mı, davranış ve tavırlarımızda mı hani "oku!" ayetini kabul etmişliğimiz nerede!? Gösterelim kendimize, ispat edelim hadi "inkarcı" olmayı kabul etmeyen nefsimize hadi!!! Daha ilk sözü kabulden aciz benliğimize itiraf edelim artık hadi!!! "O gün onların ağızlarını mühürleriz, elleri bize konuşur da ayakları şahitlik eder"(Yasin-65) Hadi bakınız adını bildiğimiz ve Ölülerin ardından okunan şey olarak gelenekleşen, tek bir sözünün bile ne anlama geldiğini bilmeye çalışmadığımız Yasin' ne demiş bize Allah! Dillerimizin susturulup da ellerimizin konuşturulduğu o gün gelmeden önce kendimizi kayırmayı bırakıp da hakikatimizi kendimize itiraf edelim!!! İçimizde ne çok inkarcı yanımızın bulunduğunu artık fark edelim!!! Bir şeyi bilmeye, anlamaya çalışmamak; o şeyi bilmeyi ve anlamayı inkar etmek yani kabul etmemek değil midir!? Her şeyi; işimi bozanı, beni kızdıranı, canımı yakanı, malı, kazancı, sevgiyi, şefkati, güveni kuldan bilmek kula kin veya minnet büyütmek; tüm bunları ve o insanları bize verip bizi dünya okulunda eğitip dersler veren Rabbimizi inkar etmek değil mi!? Evet, içimizde çok inkarcı yanlarımız var, kabul edelim ve bu ayeti üstümüze alınarak dinleyelim! Ancak o zaman bu ayetten dersimizi alabiliriz..! Ve evet işte o travma günü; kaderimizin bizim eğitim programımız olduğunu, kişilerin-olayların-olanların ve olmayanların Allah'ın bizi geliştirip olgunlaştıracak dersleri olduğunu, Allah'ın öğreticiliğinde birer öğrenci olduğumuzu kabul etmeyip inkar eden her bir yanımız için o gün çok zordur!!!
﴾11﴿ Yarattığım o şahsı (cezalandırmak üzere) tek başına bana bırak!
﴾12-13﴿Kendisine geniş bir servet ve gözü önünde duran oğullar verdiğim;
﴾14-15﴿Önüne nimetleri serdikçe serdiğim, arkasından daha fazla vermemi bekleyen kişiyi!
﴾16﴿ Hayır, umduğu gibi olmayacak! Çünkü o, âyetlerimize karşı inatla direnmektedir.
﴾17﴿ Ben de onu sarp bir yokuşa süreceğim!
﴾18﴿ O, düşündü taşındı, ölçtü biçti.
﴾19﴿ Kahrolası, ne biçim ölçtü biçti!
﴾20﴿ Sonra kahrolası ne biçim ölçtü biçti!
﴾21﴿ Sonra baktı.
﴾22﴿ Sonra kaşlarını çattı, suratını astı.
﴾23﴿ En sonunda sırtını dönüp gitti ve kibrine yenildi.
﴾24﴿“Bu” dedi, “Olsa olsa eskilerden nakledilmiş bir sihirdir.
﴾25﴿ Bu, insan sözünden başka bir şey değildir.”
﴾26﴿ Ben onu sekara (cehenneme) sokacağım.
﴾27﴿ Sen bilir misin sekar nedir?
﴾28﴿ Bitirir ama yok olmaya da bırakmaz;
﴾29﴿ İnsanları kavurur.
﴾30﴿ Orada on dokuz görevli vardır.
﴾31﴿ Biz cehennemin işlerine bakmakla yalnız melekleri görevlendirmişizdir. Onların sayısını da inkâr edenler için sadece bir imtihan vesilesi yaptık ki böylelikle kendilerine kitap verilenler kesin bilgi edinsinler, inananların imanı artsın; kendilerine kitap verilenler ve müminler şüpheye düşmesinler; kalplerinde hastalık bulunanlar ve inkârcılar da, “Allah bu sayı misaliyle ne demek istemiş olabilir?” desinler. İşte Allah böylece dilediğini sapkınlıkta bırakır, dilediğine de doğru yolu gösterir. Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilmez. İşte bu, insanlık için sadece bir öğüttür.
﴾32﴿ Hayır hayır (öğüt almazlar). Aya andolsun!
﴾33﴿ Dönüp gitmekte olan geceye;
﴾34﴿ Ağarmakta olan sabaha andolsun ki,
﴾35-37﴿ O (cehennem), insanlar için, sizden ileri gitmek ya da geri kalmak isteyen kimseler için uyarıcı büyük cezalardan biridir.
﴾38﴿ Her nefis, yaptıklarına karşılık tutulan bir rehindir;
﴾39﴿ Ancak hakkın ve erdemin tarafında olanlar başka:
﴾40-41﴿Onlar cennetlerdedir; günahkârlar hakkında birbirlerine sorular sorarlar?
﴾42﴿“Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir?”
﴾43﴿ Onlar şöyle cevap verirler: “Biz namaz kılanlardan değildik;
﴾44﴿ Yoksulu doyurmuyorduk;
﴾45﴿ (Günaha) dalanlarla birlikte biz de dalıyorduk,
﴾46﴿ Ceza gününü de asılsız sayıyorduk,
﴾47﴿ Sonunda bize ölüm geldi çattı.”
﴾48﴿ Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez.
﴾49-51﴿ Böyle iken onlara ne oluyor ki âdeta aslandan ürküp kaçan yaban eşekleri gibi öğütten yüz çevirip kaçıyorlar!
﴾52﴿ (Uyarıcılardan) öğüt almak yerine onlardan her biri, kendisine, açılmış sahîfeler (ilâhî vahiy) verilmesini istiyor.
﴾53﴿ Hayır! Aslında onlar âhiretten korkmuyorlar.
﴾54﴿ Asla! Ama bilsinler ki bu, gerçekten bir öğüttür, uyarıdır!
﴾55﴿ Dileyen ondan öğüt alır.
﴾56﴿ Ve Allah dilemeksizin onlar öğüt alamazlar. Sakınılmaya lâyık olan da O’dur, mağfiret sahibi de O’dur.
Çalışma İçin Hazırlık Basamakları
1- Çalışacağınız korku temelli anıyı bulun.
2- Muhtemelen bu duyguyu hayatınızda farklı zaman, farklı zemin ve farklı kişilerle tekrar tekrar yaşadınız ve yaşıyorsunuz. O halde bu olaydan almanız gereken ders ne? Allah size ne öğretmeye çalışıyor, ne diyor? Yani "yaptığınız yanlış ne, yapmanız gereken ne?" Bunu tespit edin.
3- Yaşam dersinizi fark ettiyseniz anladıysanız o zaman sıra bundan sonrası için doğru şekilde düşünmeye, davranmaya ve hissetmeye niyet etmek.
4- Seçtiğiniz korkulu anda en çok hangi duyguya ihtiyaç duydunuz? Kalbiniz hangi duyguya muhtaçtı, hangi duyguyu yaşamak istiyordu? Bunu tespit edin. (Sevgi, güven, huzur, şefkat vesaire gibi.)
5- Tespit ettiğiniz, ihtiyaç duyduğunuz duyguyu hangi Esma verir bunu tespit edin. (Yaşamak istediğim duygu güven, şifa olacak esma Eman gibi.)
6- Son olarak kendinize bir çalışma defteri edinin ve tüm bu basamakları yaptıkça not edin. Müddessir suresinin psikolojik istihracını okuyup anlamayı bitirdiğinizde elinizde psikolojik çalışma notlarınız olsun, tüm bu basamakları not edin. buraya kadar tamamladıktan sonra alttaki terapi kaydıyla terapiye katılabilirsiniz. Bol şifalı ve keşifli çalışmalar diliyorum.
Gurup Terapilerinden Kayıtlar
Dr. Nurcem Hanzadebek Çep Yeşiloğlu


Yorumlar