"BEN"
- nurlarinsultani
- 31 Tem
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 5 Ağu
Bradikardiydi benliğim lakin
Arif doktorun biri teşhis-i taşikardiyle müdahale etti..!
Masada bıraktı gitti...
Yanlış hesap Bağdat'tan dönerdi de. . .
Durmuş kalp, masajıyla şokuyla ritmine devam ederdi de. . .
Artık sadece, izafi bir benliğin cümlelerde izafi bir kelimede sürdürdüğü varlığı,
Yegane Var Olan'a bağlanıp böylece var kalabiliyorken
Arifin biri o ben'i de benden aldı..!
Daha dibi yok sanıyordum, düşmeye talip olduğum kuyumun...
Halil'in arkadaşı çökertmeden çıktı da arifin muhatabı çıkamadı...
Halil'in arkadaşının artık "aman başı selamet" de arifin arkadaşının "kıyamet" . . !
Meğer düşülen kuyunun dibi bile daha derine çökermiş . . .
Söyle Yusuf! Kuyuların piri sensin söyle!
Ortada artık kelamda bile var olamazken var mı bu yok'a bir göz aydınlığı kova..?
Söyle pirim söyle!
Sular içinde susuz mu kalmaktayım yoksa susuz bir kuyunun suyu mu olmaktayım!?
Var mı bir göz aydınlığı bu yok'a!?
"Ne kadar çok 'ben' diyor"muşum. . .
Söyle Mecnun, bu kez sen söyle!
İnsan kaybettiği aşkının adını ana çağıra, sora haykıra nasıl arar sen söyle. . !
Ahhh! Edemem şikayet. . !
"Biz"i bilmeyene "Ben"i nasıl ettim emanet!?
Nedir bu her şeyiyle anlatan teslimiyet. . ?
Ahhh! Edemem şikayet. . !
Ah ne bu makam, ne bu beste, nedir bu güfte?
"Kimseye etmem şikayet, ağlarım ben halime
Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime
Perde-i zulmet çekilmiş korkarım ikbalime"
Söyle tarihim söyle! Utanma söyle!
Yüzsüzlüğümü maskeleyen gözyaşlarıma bak da söyle!
Bu kaçıncı he!?
Dost diye kendimi feda edişim kaçıncı!?
Ne sözler verdim, ne yeminler, tövbeler ettim!
Bozdukça tutmakla tükenmiyor kefaret orucum. . .
İlahi dersi almaya sırtını dönmüş gönlüm ki bitmiyor kadere borcum. . .
Bu kez benlik mabedime soktum dost diye eli,
Değdi mabedimin göğsüne namahrem eli. . !
Ahhh! Edemem şikayet. . !
Ah ne bu makam, ne bu ne bu beste, nedir bu güfte?
"Kimseye etmem şikayet, ağlarım ben halime
Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime
Perde-i zulmet çekilmiş korkarım ikbalime"
Bre gafil, Hakk sana kafi değil mi!?
Nedir bu gayr-ı meşru dost sevdan. . ?
Hakk'ın sana olan hediyelerini ele feda etmeye hiç çekinmedin mi!?
Doymadın mı gölgelere, nedir bu aynalara sevdan. . ?
Yıllar feda ettin, bir bacak feda ettin yetmedi mi. . ?
Hakk'a dost olanla dostluğa bir baş feda etti diye Şems
Hevese gelip tekrar tekrar feda edebilirim mi sandın bir nefs!?
Hangi tokat getirir seni kendine!?
Ah ne gaflet bendeki..!
Mermer tokatlayan bir dost ararsın şimdi. . .
Hep aradın belanı, Allah da verdi hep hayrını. . .
Ahhh! Edemem ben şikayet. . . . . . . .
Sardı korkular, evhamlar, şüpheler, zincir üstüne zincirler ve kilit üstüne kilitler. . .
Ahhh söyle İbrahim! Söyle ateş cennetlerinin piri, söyle!
Bu putu içime diken kim!??
Söyle pirim söyle!
Böyle böyle gönül mabedime kaç put diktim!?
Söyle pirim, bende yanan ateş beni neden yakıyor!?
Ahhh kaybettiğim benliğim "Allah'ın yardımı ne zaman?" diye sormaya bile korkuyor. . .
Ne bu beste, ne bu güfte?
Neşet Ertaş duyuluyor:
"Kendim ettim kendim buldum gül gibi sarardım soldum"
Söyle Davud, söyle zırhların demircilerin piri söyle!
Hakk ellerine nasıl bir ateş verdi ki demir yumuşatıldı senin ellerinde..?
İçimde yanıp beni de yakan ateş, eritince putlarımı
Çıkıp dışarı iner mi benim de ellerime. . ?
İçimdeki ateş şirkimin günahını, kirini temizleyip de
Şekil vermek üzere benliğimi, yumuşatır mı ellerimde!?
Söyle Süleyman, sen söyle!
Görünen ve görünmeyen dünyaların hükümdarı, hükümranlığın piri sen söyle!
Var olmayan bir benliğin hükmü geçer mi bir şeye!?
Ürkek narin bir ceylan aslandan kaçmasın da ne yapsın!?
Kaçacak yer kalmayınca boynunu vermesin de ne yapsın!?
Ahh ki ne ahhh!
Daha bu sabaha karşı aslan arifin biri, son kaçış noktamda aldı boynumu,
Söndü gözümün nuru. . .
Gök girip kızıl çıktı mı dişleri bilmem lakin
Altta yer çöktü, üstte gök göçtü. . .
Ne sandı ki "ben"i . !?
Dizliye diz çöktüren, başlıya baş eğdiren bir ulu hakan?
Açları doyuran çıplağı donatan kut, güç, ülüg sahibi bir han?
Oysa sadece yaraları doğuştan, kaçmaya zor nefes yettiren kanayan bir ceylan. . .
Aciz, fakir, kusurlu, noksan. . .
Sen söyle ey ölmeden göklere yükselen!
Ey ruhaniyat piri..!
Ruh'ül-kudüs'ten üflenen, ölüleri nefesiyle dirilten ruh pirim, sen söyle. . .
Nasıl ölmeden nefis, arş-ı alaya yükseliriz. . ?
Kendinden feda ede ede mi? Feda ola ola mı dostlara. ! ?
Son akşam yemeğinin muhabbet ve sadakat sofrasında. . .
Nasıl ihya edilir ölmüş bir benlik, sen söyle pirim. . .
Ellere lal olmuş bir dil vardı, bin bir zahmetle konuşturduğum,
"Ene! ene!" diye arayıp sorduğum. . .
Ah altın kafeste olsa ne gam bülbülüm
Bülbülü dut ile besledi Güz Gülü'm. . .
Arifan kırdı kalemimi, kırıldı benden konuşan kalemim: ben'im.
Şimdi çınar gibi ellerini dökmüş Eylül'üm. . .
Eylül evet evet Eylül'üm. . .
Şimdi susacak başka mevsimler var. . .
İlhamdan Şiirler
Dr. Nurcem Hanzadebek Çep Yeşiloğlu


Yorumlar